MUSTAFA OSMAN

1328 (1911) yılında Karabük/Safranbolu’da doğdu. Annesi Hayriye Hanım, babası ise Hafız Osman’dır. Safranbolu’da Akçasu Mahallesi İdadi Mektebini (lise) bitirdi. Askerlik görevini Afyon’da yaptıktan sonra Karabük’te hırdavat ve inşaat malzemeleri üzerine ticaret hayatına başlamıştır.
1938 yılında dayısının kızı Fatma Geredeli hanımefendi ile evlenen Mustafa Osman’ın, bu evlilikten dünyaya gelen Necati adında bir oğulları 1941 yılında vefat etmiştir. 1947 senesinde ise Nuriye Hayrunnisa isminde bir kız çocukları dünyaya gelmiş, o da 1980 yılında 33 yaşında iken vefat etmiştir. Zevcesi Fatma Hanım 2007 itibariyle halen hayattadır.
Resmiyette soyadı “Usman” olarak geçmektedir. Risale-i Nur’da ise Mustafa Osman olarak yer ad almaktadır. Mustafa Sungur ve Hıfzı Bayram gibi Ağabey’lere Risale-i Nur’u ilk okuyanlardandır. Risale-i Nur’dan da okuyoruz ki, büyük hizmetlere vesile olmuştur.
Yakın ailesinden aldığımız bilgilere göre Mustafa Osman Ağabey, 1 Mart 1948 yılında dönemin şartları içinde Risale-i Nur’u okuduğu için tutuklanmış ve 5 Mart 1948’de Afyon Cezaevine konulmuştur. Yaklaşık yedi ay Afyon Cezaevi’nde Üstad Bediüzzaman’la birlikte kalan Mustafa Osman Ağabey, 6 Aralık 1948 yılında tahliye edilmiştir. 4 Haziran 1991 yılında Safranbolu’da vefat eden ağabeyimizin mezarı Safranbolu kabristanındadır.
BU ZAMANDA BEŞİKTEKİ ÇOCUK DAHİ ENANİYETİNİ TERK ETMİYOR
Mustafa Osman Ağabey, Bediüzzaman Hazretleri’ni birçok defa ziyaret edip, görüşme bahtiyarlığına ermiştir. Bu ziyaretlerinden birinde, Üstad Hazretleri ayağa kalkmış: “Mustafa Osman! Bu zamanda beşikteki çocuk dahi enaniyetini terk etmiyor, bir memlekette bir tek talebem olsa dahi yeter!” demiştir.
Karabük’te, fikren kendisine muhalif olanlar tarafından bile, güven ve hürmet duyulan Mustafa Osman; şahsiyetiyle örnek bir insan olarak gösterilirdi. Yanına gelen herkese maddi ve manevî hiçbir yardımını esirgemezdi. Dostlarını hem ikaz, hem de irşat ederdi. Kur’an ve İslam’a uygun her müspet harekete sahip çıkar, farklı grup ve düşünce sahipleri tarafından görüşlerine başvurulurdu.
Gösteriş ve riyadan nefret derecesinde çekinir, kendisine fazlaca hürmet gösterilmesinden çok sıkılırdı. Elini öptürmez, ısrar edenlere de kızardı. Kendi işini kendi görmeye çalışır, başkasına kesinlikle yük olmazdı. Çevresindekilere de: “Yar olacaksınız bar olmayacaksınız!” diye nasihatlerde bulunurdu. “Ben kimsenin hacılığına, hocalığına, nurculuğuna, pirciliğine bakmam, muamelesinin düzgünlüğüne bakarım” derdi. Allah rahmet etsin, şefaatlerine nail eylesin.
KARABÜK 13 AĞUSTOS 1975
1975’in Ağustos sıcağında Zonguldak ve Karadeniz Ereğli’den bazı kardeşlerimizle beraber yola çıktık. Sırasıyla: “Karabük’te Mustafa Osman, Eflani Mülâyim Köyü’nde Ahmed Fuad, Kastamonu’da Mehmed Feyzi ağabeyleri ziyaret ettik.
ÇOK GÜZEL HİTABETİ VE CELALLİ BİR ÇEHRESİ VARDI
İlk durağımız Karabük’tü. Geceyi Dershanede geçirdikten sonra, sabahleyin “Mustafa Osman” Ağabey’i inşaat malzemeleri satan dükkânında ziyaret ettik. Mustafa Osman Ağabey’i ilk defa görüyordum.
Beyaz saçlı, beyaz sakallı, beyaz tenli nurani bir zattı. Çok güzel bir hitabeti ve celalli bir çehresi vardı. Ayaküstü hâl-hatır sormaktan ibaret kalan bu ziyaretten sonra, bir daha Mustafa Osman Ağabey’i görmek nasip olmadı. Mustafa Osman Ağabey’e, Eflani Mülayim Köyü’nde, Ahmed Fuad Ağabey’i ziyarete gideceğimizi söyleyerek müsaadelerini istedik. Yanımıza pişdar olarak torununu verdi ve bir jip ile Mülayim Köyü’ne doğru hareket ettik.
Mustafa Osman Ağabey aslında Safranboluludur. Sadece Emirdağ Lâhikası’nda yirmiden fazla yerler ismi geçer. On Dördüncü Şua’da da Afyon Müdafaası bulunan bu mübarek ağabeyimizle keşke daha uzunca görüşüp, hatıralarını not alabilseydim.
Neyse ki bu ihmalimi, senelerce sonra ailesi ile temas kurarak, kısmen telafi etmeye çalıştım. Bu hususta yardımlarını esirgemeyen Dr. Osman Şahin ve Vedat Kale’ye teşekkür ederim. Bu iki zata, Mustafa Osman Ağabey’imizin çok yakınında bulunma şansı nasip olmuştur.
MUSTAFA OSMAN’IN YANGIN MEKTUBU
Mustafa Osman ismi, sadece Emirdağ Lahikası’nın muhtelif yerlerinde yirmiden fazla geçmektedir.
On Dördüncü Şua’da ise Afyon Müdafaası bulunmaktadır.
Emirdağ Lahikası’nda, nev-i beşer yangınından bahseden güzel bir mektubu vardır.
Mektubunda Üstad Hazretleri, Emirdağ Lâhikası’nda, Çalışkanlar’ın dükkânlarına kadar dayanıp, orada duran şiddetli ve dehşetli bir yangından bahsetmektedir.
Bu dehşetli yangın haberi Mustafa Osman’a ulaştığında, asıl insanlığın içinde bulunduğu manevî yangından bahsederek, güzel bir mektup kaleme almıştır. Bu güzel mektup hakkında, Üstad Hazretleri şöyle demektedir:
“Elhak, az bir zamanda Risale-i Nur’a pek çok faydası dokunan ve on seneden beri Risale-i Nur’a çalışmış gibi haslar dairesinde bulunan Mustafa Osman’ın, Emirdağ’daki kardeşlerine, yangın münasebetiyle geçmiş olsun makamında nev-i beşer yangınını bahsedip, güzel bir mektup yazmış. Onun mektubunun bir kısmını hem Lâhikada, hem Sikke-i Gaybiye’de kaydediyoruz…” (Emirdağ Lâhikası)
Mustafa Osman’ın Emirdağ yangını ile ilgili yazdığı mektubundan bazı paragraflar:
“…Kızıl Rusya’dan çıkarak kızıl ateşler ve kızıl kıvılcımlar saçan ve birer birer dünya şehrinin mahallelerini saran ve ovaları yakıp kavuran, bazı yerlerde de nifak ve şikak ateşleri saçarak, kardeşine “Kardeşini öldür!” diye bağıran ve en nihayette âlem-i Hıristiyaniyeti yakıp kavurup harman gibi savurduktan sonra âlem-i İslâm mahallesini saran ve evimizin saçaklarına kıvılcımları sıçrayan ve çok büyük ve çok dehşetli bir belâ olan komünizm ve bu azîm yangında itfaiye vazifesini üzerine alan Risale-i Nur’a ve Risale-i Nur’un günün en büyük mutfîsi, en büyük tahassungâhı ve en büyük melcei ve penâhı ve onun şahs-ı mânevîsinin dualarının, bârigâh-ı Ehadiyette kabul olduğuna sarih bir işaret var….
… Bizlere de: “Ey Nurcular! Allah’ın sizlere ihsan ettiği ezelî lütfuna karşı secdeden başlarınızı kaldırmayınız. Gecenin soğuğuna aldırmayınız. Sizlere lütfunu hiçbir hususta esirgemeyen Rabb-i Rahime, gecenin bu mübarek saatlerinde kalkarak vazife-i şükrü eda ediniz. Ve bazıların düştüğü, istikbali düşünmek derdiyle aklı, maaşı sarsan hadiseler karşısında titremeyiniz, korkmayınız; Nurun kudsî kerameti ve imdadını müşahede ediniz.
Ey Nurcular! Sizin hakikî vazifeniz dünyaya bakmak değildir. Farz-ı muhal olarak dünyaya da bakılsa, bakınız ve görünüz ve zuhuru muhtemel dehşetli yangınlar sebebiyle ve o yüzden karşılaşmanız ihtimali bulunan tehlikeler dolayısıyla kat’iyen sarsılmayınız, fütur getirmeyiniz. Çalışınız, çalışınız, çalışınız ve kat’iyen inanınız ki, Nurun şefaati, Nurun duası, Nurun himmeti sizleri kurtaracaktır.”
(Emirdağ Lâhikası’ndan)
Kardeşiniz Mustafa Osman