ABDURRAHMAN TOPRAKLI

1924’de Eskişehir’de doğdu. Askerlik görevini yaptıktan sonra, 1948 yılında Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’yle tanışma bahtiyarlığına erdi. 1961’de yakın arkadaşı Ahmet Aktaş’la birlikte Medine-i Münevvere’ye yerleşti.
Hac farizası için kutsal topraklardayız… 18 Ocak 2007… Vakit gece… Yatsı namazını Mescid-i Nebevi’de kıldık. Resûlullah’ın (a.s.v.) Kabr-i Şeriflerini ziyaret ettikten sonra, Hüseyin Nazilli, Süleyman Algan, Celal Ayrıç, Mahmut Tokmak ve diğerleri… Topluca, koşar adımlarla dersanenin yoluna düştük… İçeri girince, sürpriz bir şekilde Mehmed Fırıncı Ağabey’le karşılaştık…
Dersler okunup bittikten sonra, yirmi beş senedir Medine Risale-i Nur hizmetleriyle ismi bütünleşen Selahaddin Yeşilyurt Ağabey: “Aramızda Üstad’ımızı görmüş, elini öpmüş iki ağabeyimiz var…” deyince, elmas bulmuş madenci gibi gözlerim parladı. Fırıncı Ağabey’i genelde herkes tanıyordu, peki diğeri kimdi acaba?
Diğer ağabeyin Abdurrahman Topraklı olduğunu öğrendim. Hemen tanıştık. Yan odada hatıralarını istirham ettim. Allah’tan Hacı arkadaşım Süleyman Algan’ın kayıt cihazı yanında idi. Nasip oldu, yaşlı bir ağabeyimizin daha hatıralarını kaydetme imkânı bulmuştuk. Bu vesile ile Medine hizmetlerinin tarihî inkişafı hakkında da malumat sahibi olduk.
Abdurrahman Topraklı, Medine hizmetlerinde kadim bir ağabeyimiz. Evini Risale-i Nur derslerinin yapıldığı bir dersane haline getirmiş. Bunu şöyle ifade etti: “Medine’ye dünya için değil, hizmet için geldim.”
Abdurrahman Ağabey, 1961’de Medine’ye, Resulullah’a komşu geldikten yarım asır sonra, 88 yaşında iken 14 Ocak 2012 tarihinde vefat etti, Cennet-ül Baki’ye, 10 bin sahabe ile beraber yan yana defnedildi.
Hatıralarını kendisinden dinleyelim:
Abdurrahman Topraklı Anlatıyor:
ÜSTAD: ‘ESERLER BENİM DEĞİL, KUR’AN’IN MALIDIR’
“Üstad’ı 1948’de ziyaret ettim. Sesi kısılmıştı, dolayısıyla konuşmasını herkes anlayamıyordu. Tercüman vasıtasıyla anlaştık. Bize ilk sözü: ‘Risale-i Nur’u çok okuyun, bilhassa Sözler’i’. Aslında her ziyaretine gelene söylediği şeylerdi bunlar. Fazla konuşmazdı Üstad: ‘Eserler benim değil, Kur’an’ın malıdır, çok okuyun’ dedi. Bu ilk ziyaretimden sonra Üstad Hazretleri’ni Emirdağı’nda ve Eskişehir’de beş altı kez daha ziyaret ettim.”
ÜSTAD’IN TASARRUFU İLE GİTTİK
—Medine’ye hicretiniz nasıl oldu?
Üstad’ın manevî tasarrufunu anlatacağım size:
—Biz Ahmet Aktaş’la Eskişehir’den birbirimize çok yakın arkadaştık. Ahmet Üstad’ımızın has talebelerindendir. Üstad onu çok severdi. Üstad’ın gizli kahramanları vardır ya, yazılı değildir, işte onlardan biriydi Ahmet. Medine’de vefat etti. Burada on bin sahabeyle yatıyor.

Selahaddin Yeşilyurt, Abdurrahman Topraklı, Ömer Özcan, Mehmed Fırıncı. Medine Dersanesi 2007
1960 yılında ihtilal olmuştu. O dönemde büyük baskı vardı dindarlar üzerinde. Ama ihtilâlcılar zamanla milletin de kendilerine küstüğünü anladılar.
Sonra bunlar “herkes istediği yere seyahat edebilir” diye bir karar çıkardılar. Yalnız Ankara’dan izin alınma şartı vardı. İşte biz o zaman Ahmet’le birlikte, “Hah tamam” dedik ve buraya gelmek için girişimlerimize başladık. Ankara’da Suudi Arabistan Başkonsolosluğuna giderek selam verdik. Derdimizi, isteğimizi anlattık.
Adam güldü, “İzin veremeyiz kardeşim, yok böyle bir şey” dedi. Biz şok olmuştuk. Ancak bakanlıktan filan bir istek gelirse o zaman mümkün olabileceğini söyledi. Başımızı bükerek dışarı çıktık ve başladık düşünmeye. Canımız çok sıkılmıştı. Artık bir Hızır bekliyorduk.
Karşıdan birisi şöyle bir baktı bize ve yaklaştı yanımıza: “Siz nereye gideceksiniz?” dedi.
“Medine-i Münevvere’ye ziyarete gidecektik, fakat katiyen olmaz dediler” dedik. Güldü. “Siz Şam’a gidin, oradan alacaksınız izni” dedi.
Adamı tanımıyorduk. Ama kendinden emin bir şekilde “alacaksınız” diye kesin bir ifade
kullanıyordu. Tasarruf var ya, biz de sonradan anlamıştık bunu. Çok sevindik tabi.
Sonra Urfa’ya geldik ve birkaç gün Urfa’da misafir olduk. Oradan Şam’a gitmek kolaydı, pasaportlarımız var zaten. Kardeşlerin yardımıyla önce Halep’e, oradan da Şam’a gittik. Şam’da taksiye binerek bir Türk oteline gittik. Üç gün o otelde kaldık. O zaman Suriye parası kıymetliydi. Otelde Osmanlılardan kalma bir Arnavut, bir de hademesi vardı. Bize “ne işiniz var burada?” diye sordu. Biz de durumu anlattıktan sonra; “Bizi Suudi Arabistan Sefaret’ine götürür müsün?” dedik. “Götürürüm, ben sefarettekilerin hepsini bilirim, tanırım” dedi.
Bizim Eskişehir Müftüsünün damadı da o zaman Şam’da bulunuyordu. Akşam da onu ziyaret edecektik. Gittik, selam ve hasbıhalden sonra, dedik: “Bizim bir derdimiz var, Medine’ye gitmek istiyoruz, izin almamız lazım. Bize yardımcı ol. Neticede sefarete gittik, izin isteğimizi anlattık. Elhamdülillah işimiz halloldu.
Üç dört gün sonra atladık tayyareye, Medine’ye vardık. Sene 1961. Havaalanına indik, müthiş bir sıcak vardı. Benim bu ikinci Medine ziyaretimdi. 1956 yılında da gelmiştim Medine’ye. Neyse kontroller yapıldı, taşıyıcı hamallar bulduk, eşyalarla birlikte daha önceki ziyaretimden tanıdığım rehberin yanına gittik. Orada Eskişehirliler de vardı. Süleyman Murat bunlardan biriydi.
Onunla görüştük, babası manevî davetle gelenlerdendi. Biz henüz bekârdık o zaman. Ahmed’in babasının manevî çeşmesi açıktı. Bana Eskişehir’de iken kulağıma demişti: “Siz orada evleneceksiniz.” Nitekim bu daha sonra gerçekleşti. Nihayet Medine’ye yerleştik. Gelenler, gidenler, görüşmeler…
PARA KAZANMAK İÇİN GELMEDİK, HİZMET İÇİN GELDİK
—Medine’ye niçin geldiniz? Ali Ulvi Kurucu Ağabey’le münasebetleriniz nasıldı?
—Ali Ulvi Efendi, bizden çok daha evvel 1939’da henüz 17 yaşlarında iken ailesiyle birlikte yerleşmişlerdi. Kendisi Kur’an hafızıydı. Mısır’daki El Ezher Üniversitesini bitirdikten sonra, burada Medine Kütüphanesinin Müdürlüğünü yaptı.
Ali Ulvi Efendi ile devamlı görüşüyorduk. Gelen ziyaretçilere çok kitaplar dağıtırdı.
Üstad Hazretleri Eskişehir’den Saatçi Şükrü Efendi ile, Ali Ulvi Efendiye kitaplar gönderirdi. Bu kitaplar hiçbir problemle karşılaşmadan ulaşırdı. Ali (Ulvi Kurucu) Efendi bize, Üstad’ın bu himmetini hayretle anlatırdı. Kitapların hiç kontrolsüz açılmadan gelmesini anlatırdı. Yolda bizim bavullar da hiç açılmadı.
Üstad’ın himmeti vardı. Getirdiğimiz bütün kitaplar Arapça Risalelerdi. Hatta Ahmed’in (Aktaş) annesi bir çuvala doldurmuştu. Hiç dokunulmadan getirdik Medine’ye. İşte hizmetler bu şekilde hızlanarak devam etti. İlk Risale-i Nur dersleri evlerimizde yapılırdı.
Mustafa Acet de üç sene kaldı burada. Üstad’a yirmi sene hizmet etme şerefine nail olmuş bir zattır.
Ondan çok istifade ettik. Burada vefat etti. Kabri Cennet-i Baki’dedir.
- Burada geçiminizi nasıl temin ederdiniz?
- Benim de Ahmed’in de her şeyimiz vardı. Burada evlendik. İki çocuğum vardı. İkisi de vefat ettiler, bir daha da olmadı. Eğer dünyaya çalışsaydık, şimdi Avrupa’da yaşardık. Bize burada çok ortaklık teklifleri geldi. Onlara:
“Kusura bakmayın, biz para kazanmak için gelmedik. Biz buraya hizmet için geldik…” diyerek hep geri çevirdik. Yoksa şimdi zengindik. Ama yapılan hizmetler, hele o Ahmed’in yaptığı hizmetler… Dersler okurduk, başlangıçta hiç cemaat yoktu. Sonradan on beş-yirmi kişi olurduk derslerde.
“Ahmed ne yapacağız, kimse yok?” dediğim de:
“Sen ne zannediyorsun, Üstad’ın tasarrufu yanımızdadır, hatta kendisi yanımızdadır. Ruhaniler, cinniler, melekler dolduruyor buraları” derdi. Evet bakınız bugün dört katlı mülk bir dersanemiz var artık.
SELAHADDİN YEŞİLYURT, MEDİNE HİZMETLERİNİ ANLATTI1
Selahaddin Yeşilyurt ODTÜ (Ankara Ortadoğu Teknik Üniversitesi) Elektronik Mühendisliği Fakültesi mezunudur. Selahaddin Yeşilyurt Ağabey ile Ankara’da talebe iken çok beraberliğimiz olmuştu. Otuz beş sene sonra Medine’de tekrar buluştuk. Burada çok hizmetleri var. Kendisinden Medine’deki Risale-i Nur hizmetlerinin tarihçesini özetlemesini rica ettim. Çok mütevazı olduğundan, ancak ısrar ederek şu bilgileri alabildik:
—Medine hizmetlerinin inkişafını kısaca anlatır mısınız?
—Ali Ulvi Kurucu 1922 Konya doğumludur. 1939’da Medine’ye yerleşir ailesiyle. Sonra Mısır’da El Ezher Üniversitesi’nde eğitimini yapıyor. Aynı zamanda Suudi vatandaşına da geçiyor.
1957’de Atıf Ural’ın teklifi ve Üstad Hazretleri’nin tensibiyle Tarihçe-i Hayat’ın “Önsöz”ünü yazmıştır. Medine’de bulunan “Sultan Mahmud” ve “Şeyhülislam Arif Hikmet Kütüphaneleri”nin Müdürlüğünü yaparak 1985 yılında emekli olmuştur. Ama kütüphane şimdiki Mescid-i Nebevi’nin karşısındaki binada değil, ondan önceki eski binada idi. İşte ilk hizmetler Ali Ulvi Kurucu zamanında başlamıştır.
Daha sonra ise, 1961’de Abdurrahman Topraklı Ağabey’in gayretleri, 1973 itibaren de Cidde’den Be- kir Berk Ağabey’in de desteği ile hizmetler inkişaf etti.
Ben 1982’de buraya geldim. Daha sonra 1986’da Mustafa Acet Ağabey de geldi ve büyük hizmetlere vesile oldu. 1992’de ağabeyim Mustafa Yeşilyurt’un da Medine’ye taşınmasıyla bizlerde hep beraber hizmetin inkişafı noktasında Allah kabul etsin gayret sarf ettik.

Selahaddin Yeşilyurt – Ömer Özcan
2006 yılının sonuna kadar dersane olarak hep kiralık yerlerde kaldık. 2007’nin başında, yani işte şu sıralarda, şimdi içinde bulunduğumuz bu dört katlı binaya, mülkünü satın alarak taşındık. Allah nasip etti.
Burada hac ve Ramazan aylarında çok kalabalıklar olur. Buranın yerli halkından da derslerimize iştirakler vardır. Cuma günleri Arapça Risale dersleri olur, kitap dağıtılarak bu dersler takip edilir. Şu anda Medine, Mekke ve Cidde’de dersanelerimiz vardır.
—Siz ve Ağabey’iniz Mustafa Yeşilyurt nasıl geldiniz Medine’ye?
—Ben ilk defa 1976’da hac için geldim buraya, geri döndüm. 1980 de Mescid-i Nebevinin elektrik tesisatının yenilenme işlerini bir Türk firması almıştı, bana teklif geldi. Ama başka bir arkadaşı torpille aldılar. Fakat işler bir türlü ilerlemeyince, apar topar beni çağırdılar.
Böylece 1982’de gelmiş oldum Medine’ye. Şu anda Mescid-i Nebevinin altındaki otoparkın işlerini yürütüyorum. Ağabeyim Mustafa Yeşilyurt inşaat mühendisidir. Medine çevre yollarının inşaatında çalıştı. Şu anda Mescid-i Nebevinin bakım işlerini yürütüyor.
BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİ “HAC VE UMRE” ADLI SUUDİ DERGİSİNDE2
Suudi Arabistan’da yayınlanan “Hac ve Umre” isimli derginin Temmuz-2006 sayısında,
Bediüzzaman Said Nursî ve Risale-i Nur hakkında bir yazı yayınlandı.
Abdülbaki Ahmed Hanif tarafından kaleme alınan “Yüz Otuz Beş risalesiyle Şaşkın Gönülleri İmanla Dirilten Bediüzzaman Said Nursî,” başlıklı makalede, Said Nursî’nin, Kur’an-ı Kerimi temel referans noktası alarak yazdığı bu eserleri okuyan Müslüman Türk toplumunun İslâm’a ve Kur’an’a sımsıkı sarıldığı ifade edildi. Yazıda devamla: “Bediüzzaman lakabıyla tanınan Said Nursî’nin Risale-i Nur isimli eserlerini okuyan gençlerin, mazideki köklü değerlerine olan bağlılıklarının artması yanında, bu eserlerden aldıkları mesajla yaptıkları iman ve Kur’an hizmeti dile getiriliyor.
Geçmişte Osmanlı’da kullanılan Arap harflerinin kullanımından vazgeçilip Latin alfabesine geçildiğine işaret edilen yazıda, bu tarz uygulamalarla Türk milletini batılılaştırma ve Batı medeniyetine yönelterek geçmişiyle olan köprülerin yıkılarak, asıl amacın İslâmiyet’le olan bağlarını kopartmak olduğu yorumuna yer verildi. Bütün bunlara rağmen Kur’an’ın bir tefsiri olan bu eserlerin okunduğu ve okuyan Nur talebelerinin iman ve Kur’an hakikatlerine daha güçlü bir şekilde sarıldıkları ifade edildi.
Bediüzzaman’ın kısa biyografisine de yer verilen yazıda “Küçüklüğünde Fıkıh, Fıkıh Usulü, Tefsir ve Belagat ilimleriyle alakalı 90’dan temel İslâmi eseri ezberine aldığı bilgisine yer verilerek, doğumundan vefatına kadar yaşadığı hadiseler hakkında bilgi aktarıldı.
1 Çok kıymetli bir nur talebesi olan Selahaddin Yeşilyurt, bu hatıraları vermesinden sonra, tam bir sene daha yaşadı. Bir hac döneminden öteki hac döneme kadar… Milyonda bir kişide görülen hastalığı olduğunu biliyorduk. 25 Aralık 2007 tarihinde Medine Ansar Hastanesinde kader hükmünü icra etti… Gece yarısı ruhunu Rahmana teslim eyledi. Şimdi Resulullaha komşu olarak, on bin sahabenin arasında, Cennetü’l-Baki’ Kabristanında yatmaktadır. Allah gani rahmetler eylesin. Âmin…”
2 Risale-i Nur Araştırma Merkezi tarafından hazırlanmıştır.
Ağabeyler Anlatıyor 1